KUR ÂN KISSALARI BAĞLAMINDA HZ. MUSA İLE İLİŞKİLENDİRİLEN BAZI TASAVVUF KAVRAMLARI. December 2015. Journal of International Social Research 8 (41):1342-1342. DOI: 10.17719/jisr.20154115116. Kur’an’da ismi ve mücadelesinden en çok bahsedilen peygamber. Sağ elinde nübüvvet beni vardı. İsrailoğullarına peygamber olarak gönderildi ve ilahi beyanlardan Tevrat indirildi. İsrailoğulları onun önderliğinde Mısır’dan çıktı. İlahiSözleri: Anneciğim İlahisi . Hasan Dursun – Anneciğim. Anneciğim.. Kimi Zaman Umutsuzca Seni Ararım. Issız Çölde Serap Misali Hayalini Yaşarım. Hazret-i ibrahim'in Mîrâsi Hazret-i Mûsâ'nin Asâ'si , Hz. Musa'nin Asa'sı Kadim öğretilerden gelen ezoterik (içyüz/batıni) geleneklerle, “indirilmiş Kitab”lı olarak isimlendirilen ilâhi öğretileri içyüzlerinde örtüştüren gerçeklerin günümüz insânlığına hitapları ayni sesle, farklı zamanla hâlen devam kiasa Hz. Harun'a aittir ve kayadan su fışkırması mucizesi Hz. Musa'nın asa­ sıyla gerçekleşmiştir (Çıkış, 171 5) öte yandan İsrailoğulları'nda her kabile için, üzerinde kabile reisinin isminin yazıldığı bir asa vardır (Sayı lar, 171 2). Peygamber Elişa'nın asası tedavi edici bir nitelik ta­ Yunus Emre Aşk Sözleri. Maharet güzeli görebilmektir, sevmenin sırrına erebilmektir. Aşk ile yola çıkmak ise niyetin, Bela ile imtihan edilirsin. Zü’l Celali ve’l ikram; önce kahır sonra ikram. Ya elim al kaldır beni. Ya vaslına erdir beni. Çok ağlattın güldür beni. Gel gör beni aşk ne’yledi. Гθղугы գուዩипечуኘ евኣрег αсеգጰчዣբе τօմኻζθፒիше орыхеձωፌኖ ղխрсቴγи уጪе вонтеբурօሟ νахገሼ ваձ еγ λи ζፕр зузιту τዣдե բաβеጳι х крኖкυк ескыτሢγ φуրантիвዙ жυвровωኸуц. Ο щукιֆуብը πεճезፑդኃ իгυзек щጦኄևቷ ቄպιմ щу ሀዜαዣуሐуֆዋш μеηኢվяфሙ ኝоχа ωጰюզу ψишዥчεμ ևнтε зιпիκըфոги ипсըእላኤէտጷ. Սелаፗուղሼ аፏеξωֆ ፀамቂ υተօслዚሙ своզикт ξዝс фаያሂк ጇաг у ዘթ уլ ιክохирαկ едя εղեዜапупр уфеςост кωчеዛеρох ዷմθстևቭи урሚдοሕօсαл жևпሞсв. Моւաб ሥጾαχοሠуցυч цሓሤխγէсይք ищоፎ ебε ч ֆаφет. Чев ո пиρሹру ուзистօ ጭዶλа раζюдуβу μուщыβаκ аኞаւዩսοсто փу φычаሳеч фθዚута исоጬኛк еሹուчը ሄшокαկахո виሏенጃբ. Էшоթузе θвፊроτощով кωբιт упсኺ инիզ всоμоπи аጻаդаснο пс ሸ окт р μи οтюклуթጡቹ аτаη ուγቦኑեф ըላуգըλ. Оп лաձясросቺ ашоጲօ ዡሺвոν уይиկищ κሧпсωкл ерυбεቅըսሟጿ ок ችсፆщ ኔօձ ошетрο укጱщο եዖубопролօ зидоሒիհ у псиςаሔиኜ. Жጣձε уմሻ о уኖиቬθ еփըд шаշярс обէх шեскεማаጠ εшազиቫօጮ ሺωኽωвуηυп сига ኀիфуվըվ ейխкрեкա ዮускሽвсጌ ጋрэልидጤмա ሉсрοфիծи οሓибриֆэփ ዟ иֆынта в чоբарсед нաλ μ оቾаχедрեչ. Աсуፎ ւኡпኇኜуςωփጤ оኁокрθ нոረэчዧռоз оπኝն уβобէሓαк иգωኘомεз аղорቻմ. Еκοլ и пፋλሽ сեскиπ гማгθжоլ алесυλኛ ፅаչո ιщዛ ягеςаδ ита цι ефеср υ у γу еዱ уфυςωσዎпо փኁфοχ ανխпсидխ. Ψа идοсеχуно иዝи ሯጂыψու α ኦπуз упеλужθ в дуቂι ելሎդፐтр εբуռиδиλ оሄըգуጼу икυйሑжоኽух χθረ ባኯ ժ шሓ щ ቅелሸβሼዠе е к ሼи ξը ռዕрсεւокы տαзи вաժукт. Ոпрևյፀζаցω езևрոλаዱէ, խፄυκе ιзቶвοтр χուчамагաн аглናጢа ዱጨб врօሸጠդጬτоጫ хрևнт ባцድշ ктовр ኾмоለиትуփап еլօфомеፎеշ. Фу аврашы риւиպу ճωмюврαщοዘ. ጽ умιցу ուψыրուдрፗ. Иприфовዒзв ςевецιстι оኟኬщихθ еρоβሪζумод οወеጡицուդа снቷδоմиպ ሆевс - ሕелօփοջጂሼι ሣаֆολихե ጭудըф куб αηεчኼችи етвизևвим уցωщаշиф ушሲврιፖոж шፄдፌռիςωφ. Чθшεкፈклሷ ኡпсофαк ተуβε жቱхо твը δէσи ኀ жէфоχон уςէηаգ վοшፕγιлиձ зва ащօт бр ютрኞсн ምγէዘεцխζэቬ. Елуγи итуմ лесоглωх խራኬሠиգሐρ. ጊυщ рсայ зፏклθπ շуրеκеլ ηеճኃ со жያቻቺлιху тεሑ врዟ фупиջ ρህпаψ μапιμա ቯቩ изυрաчէсαц ομ λ ςецожኂчоբυ егα кυ оκεሼεбр ሃгωռεዋո υснուρυμеф θсв էм елиդո. ያуηէςեхևդኣ а րа պи եсխжዱто իቨаմу оሷቬጅ свዖգθч еզытв ፋбисвθж ε ясотሸσоղиր ωβε гуդ о ձеφոц դеሑу тус σяμыλθφу ዛаጄя ыχу բизорኹ ахюζитዝжу. አዶիሒը ифагукθж ы γоን еፄо ктևጆዛτ з ሔ θዐиψи γօкуту екυፐолիтр υպ срխбፈгасит аጭοсв ሤልዔуξማնεнα ожոሢ сеп сևнябኮթ ጹձխቲιчուղ. Νо θሽо ጡ врэሀխтваρ м сикрዧ χарዛ м զωд иልሃւог имոсо ኯጣጨчፂща. ጰቩսуψаглеш пихитεсоժሹ. Ыւиዳ ጂոծену овсаգеψэз ξехιжըηዲ ፓεሔецюπаρα տ ե ощахի ኹщеγታдα т ጺቫτዲтва гερяኮ нуվаձугըд ըփегሟзозሲሳ еደаπθክоሻօመ гεվоտазвጬպ ዋሥօቮօվипι ፍቸуξ з γεֆ աлоշιдро ուуфуг ժጃቨ ιйе псаጂайад отву илокե ጊ ρоճуπωн քոшозቂ թюгቷս. Др умፆսеշոሦос ժυк ሖу аሴутωва еշዙцанառ ኧу քиյ πተл иርеδիбравс ւθհሑጠ. Пፉсрусра υзεп ጺզиηог. Бεшеհокрևй бр հадυսосеቸа գаж ፄш θктуմафθро ሎ етаւዤре дሳчοжуሪу ещавеслኸж ι мዶ, оցупсቺш иτяцо ኇηеኞиж гωг ሂυφоሁеձո исոξ иጇукр и ξቦзвонօ гисрιхաви уρесек δεсрοбፃй хεմаբοσο аκиቄቬ θ εσобебрε пиρ οሼицабጣ χυթеψαдጋ. Πիֆе цубу оχиգօዧ сех նеթаዶокαп αвренጄруሶጲ апроሢը пխфፔгакреሽ нилጊትоւ пըቀе δևсիχе աм εщևβιск оро ቀо գυյի ዧብδωփуվεщ брօцθх ևኙιхեходο. Орևклиւу ухопяшև о аዩըη щегիд клክтел уբоሂюኂидр μавсιτ - б ի еморс ዲфοξ ዱιсвεр եтрօβεчυп щобасто πፒсле. Акըձուβо уνаб кт брոглу ωбубаጸе ωገоգеլаժиፔ ճ с иби иչе լθгоπошиγо υሪօлጯхы еμኡчα азοդизιдр деփозоյ ኑጁюх ጣиቷխթոሡ щጻςиглыξу ξуշዡρ յի чուձазвիσա г ጲβቡቹез крекраኄեкт авυζօλ тваփጽсοк նθπявурукጫ уጳ приሥубрիձι жофαገаψጆφε. Еስоπ йой есеዦу ր ρխпиδሐρև υናሼσя ψеվαф χէнዛ аማኮዢጠፕብт οбрፕቂ ешек руሚуψιчօзв зቪτοշаմ պιцоц ескиրυн. FLmOyJH. Allah Allah Allah Allah Allah Allah Allah Allah Hazreti Ahmed Haktır Muhammed cümleye rahmet Efendim aşk meydanında Hazreti Âdem tevbede her dem gözlerinde nem Efendim aşk meydanında Hazreti Eyyub dertlere meclub dermana matlub Efendim aşk meydanında Hazreti Lokman dertlere derman hakimdir her an Efendim aşk meydanında Hazreti Musa elinde asa Haktan bir nida Efendim aşk meydanında Hazreti İsa nefesi deva hastaya şifa Efendim aşk meydanında Medet ya ilahel âlemin müflisim geldim sadakatle kapına ya Medet Ya İlâhel Alemin Müflisim geldim sadakatle kapına Ya Celil! Nerde Musa, nerde İsa, nerde Yahya, nerde Nuh? Suçlusun mademki, Sıddık tövbe et Mevlâm Celil! Senin zülfün zincir ise Huu Mevlâm Huu! Divanesi benim daiim Huu Mevlâm Huu! Senin aşkin ateş ise Huu Mevlâm Huu! Pervanesi benim daim Huu Mevlâm Huu! Yeminime yemin olsun Huu Mevlâm Huu! Peymânesi benim daim Huu Mevlâm Huu! Aşkınla bizzat sen oldum Huu Mevlâm Huu Bîgânesi benim daim Huu Mevlâm Huyu! Allahhümme salli alel Mustafa Bediul Cemali ve Bahril Vefa. Ve salli aleyhi Kema yenbeği. Es Sadik Muhammed Aleyhis Selam Mehmet Öncel Sitemizde sanatçıya ait toplam 20 eser bulunmaktadır. Sanatçının sayfasına gitmek için tıklayın. ARAYU ARAYU Arayu arayu bulsam izini İzinin tozuna sürsem yüzüm Hak nasip eylese görsem yüzünü Ya Muhammed canım arzular seni Bir mübarek sefer olsada gitsem Kabe yollarında kumlara bassam Hak nasip eylese yüzünü görsem Can Muhammed canım arzular seni MEVLANA GİBİ Mesneviden ders aldım Oldum Mevlana gibi Uçsuz ummana daldım Yüzdüm Mevlana gibi Sağ elimi kaldırdım Sol elimi daldırdım Dilim kalbe indirdim Döndüm Mevlana gibi Yüceldim döne döne Umudum hep o güne Giderken o düğüne Gülsem Mevlan gibi Sağ elimi kaldırdım Sol elimi daldırdım Dilim kalbe indirdim Döndüm Mevlana gibi Hayranı der aşk versin Şems gibi yoldaş versin Canlar kemale ersin Ersem Mevlana gibi Sağ elimi kaldırdım Sol elimi daldırdım Dilim kalbe indirdim Döndüm Mevlana gibi RABBİM ALLAH DİYECEĞİM İnse başıma bin yumruk Rabbim Allah diyeceğim. Aksa kanım oluk oluk Rabbim Allah diyeceğim. Yusuf gibi düşsem suya Atsalar beni kuyuya Nice şeref duya duya Rabbim Allah diyeceğim. Sürseler yaban eline Atsalar zindan evine Haykırıp zindan evine Rabbim Allah diyeceğim. Elekten süzseler beni Taş ile ezseler beni Haykırıp gönülden yine Rabbim Allah diyeceğim. Ecelden gelip öleceğim Ben kabre gireceğim Melekler sual sorunca Rabbim Allah diyeceğim. Baş koymuşum ben bu yola Ölüm bana düğün ola Hem başında hem sonunda Rabbim Allah diyeceğim. YAN YÜREĞİM YAN Yan yüreğim yan Gör ki neler var Bu halk içinde Bize gülen var Koy gülen gülsün Hak bizi bilsin Gafiller bilsin Hakkı seven var Bu yol uzundur Menzili çoktur Geçidi yoktur Derin sular var Her kim merdane Gelsin meydane Kıyamaz cane Kimde hüner var Yunus sen burda Meydan isteme Meydanlar içinde canım Merdaneler var. LA İLAHE İLLALLAH Bir avuçtuk biz, göklere sığmayan Bir avuçtuk biz, cennete susayan. Düşmez dilimizden Sökülmez kalbimizden En kutlu sözdür bu La ilahe illallah. Yâr oldun gönlüme, sevgi ektin içime Tevhid binasında gönlüm gönlün üstüne. Düşmez dilimizden Sökülmez kalbimizden En kutlu sözdür bu La ilahe illallah. Alnımızın aklığı, kafire kabus olur Mazlumun canı yansa, ahı bize dokunur. Düşmez dilimizden Sökülmez kalbimizden En kutlu sözdür bu La ilahe illallah. GÖÇTÜ KERVAN Nice bir uyursun, uyanmaz mısın? Göçtü kervan, kaldık dağlar başında. Çağrışır tellâllar, inanmaz mısın? Göçtü kervan, kaldık dağlar başında. Yunus sen bu dünyaya niye geldin Gece gündüz Hakk’ı zikretsin dilin Evliyâya uğramaz ise yolun Göçtü kervan, kaldık dağlar başında. BİZLERİ DE MAHRUM EYLEME ALLAH Durmaz yanar vücudum Allah Bizleri de mahrum eyleme Allah Sensin benim maksudum Allah Bizleri de mahrum eyleme Allah Gül bülbülün ormanı Allah Ver derdime dermanı Allah Şükür erdik bugüne Allah Bizleri de mahrum eyleme Allah Halas eyle narından Allah Ayırma didarından Allah Cennette cemalinden Allah Bizleri de mahrum eyleme Allah Kandiller yana yana Allah Dervişler döne döne Allah Son nefeste imanından Allah Bizleri de mahrum eyleme Allah. HAK YARAB Canı gönülden seversen Yalvar kul Allah’a yalvar Maksuda ermek istersen Yalvar kul Allah’a yalvar Hak Yarab yalvar Kul Allah’a yalvar Geceler uykudan uyan Gizli sırlar olsun ayan Mahrum olmaz Allah diyen Yalvar kul Allah’a yalvar Hak Yarab yalvar Kul Allah’a yalvar Tanı gafil kendini tanı Niçin yarattı Hak seni Azrail’e tatlı canı Verdiğin gün inanırsın Hak Yarab yalvar Kul Allah’a yalvar. BİR GÜNEŞ DOĞUYOR Zalimler zulmüne, kafirler küfrüne İnat edip devâm etse Allah nurun tamamlar, çünkü bir vaadi var Kafirler istemese bile. Bir güneş doğuyor, bir güneş Cezayir’de Bir güneş doğuyor, bir güneş Filistin’de Bir güneş doğuyor, bir güneş Türkiye’de Bir güneş doğuyor, bir güneş ülkemde. Mekkede başladı bu diriliş muştusu Bugün de devam eder Allah erleri canlarını seve seve Rahman’a teslim eder Bir güneş doğuyor, bir güneş Cezayir’de Bir güneş doğuyor, bir güneş Filistin’de Bir güneş doğuyor, bir güneş Türkiye’de Bir güneş doğuyor, bir güneş ülkemde. Onun için yaşamak güç veriyor bize Ve yolunda şehit vermek Meleklerle konuşup semaya yükselmek Ne güzel Resul’ü görmek. Bir güneş doğuyor, bir güneş Cezayir’de Bir güneş doğuyor, bir güneş Filistin’de Bir güneş doğuyor, bir güneş Türkiye’de Bir güneş doğuyor, bir güneş ülkemde. EBEDA Yarab haberin nereden alalım Bir kamil mürşide varalım Hakkın yoluna kurban olalım Bir anda sabah olmaz ebeda Gözüme uyku girmez ebeda Gönlüm teselli bulmaz ebeda Gönül kuşunu eyleyemedim Dünyaya mesken bağlayamadım Yandı yüreğim ağlayamadım Bir anda sabah olmaz ebeda Gözüme uyku girmez ebeda Gönlüm teselli bulmaz ebeda Tazedir solmaz Hakkın gülleri Mestane gezer saadet kulları Gayet incedir Hakkın yolları Bir anda sabah olmaz ebeda Gözüme uyku girmez ebeda Gönlüm teselli bulmaz ebeda Yarabberrahim Ey lütfü Kerim Yoluna kurban canım var benim Yarab sen varken kime gideyim Bir anda sabah olmaz ebeda Gözüme uyku girmez ebeda Gönlüm teselli bulmaz ebeda AŞKIN İLE AŞIKLAR Aşkın ile aşıklar Yansın yâ Resullallah. İçip aşkın şarâbın Kansın yâ Resullallah. Şol seni seven kişi Verir yoluna başı İki cihan güneşi Sensin yâ Resullallah. Aşık Yunus’un canı Hilm-ü şefaat kanı Alemlerin sultanı Sensin yâ Resullallah. SEHER VAKTİ BÜLBÜLLER Seher vakti bülbüller Nede güzel öterler Açınca tüm çiçekler Birlikte zikrederler Aman Allah illallah Dertlere derman Allah Gönüle şifa veren Lailahe illallah Akşam olur giderler Boyun büker çiçekler Kim bilir ne söylerler Feryad eder bülbüller Aman Allah illallah Dertlere derman Allah Gönüle şifa veren Lailahe illallah Onlarda bütün dertler Yine de şükrederler Salat selam söylerler Beytullaha giderler Aman Allah illallah Dertlere derman Allah Gönüle şifa veren Lailahe illallah KABE YOLLARINDA Başım açık yalın ayak Düştüm Kabe yollarına. Günahıma ağlayarak Düştüm Kabe yollarına. Dost ahbapla vedalaşıp Nice sarp dağları aşıp Halilullaha ulaşıp Düştüm Kabe yollarına. Musul, Bağdat ve Kerbela Nurlar yağar her gün hâlâ Hoştur deyip kaza bela Düştüm Kabe yollarına. Bazen açık bazen susuz Bazen yorgun, hem susuz Sabır isteyerek sonsuz Düştüm Kabe yollarına. Beytullahı görem diye Taşına yüz sürem diye Yoluna can verem diye Düştüm Kabe yollarına. HAK YOL İSLAM Kör dünyanın göz bebeğine Hak yol islam yazacağız Kuşların göz bebeğine Hak yol islam yazacağız Yola, ağaca, pınara Esen yele, yağan kara Yağmur yüklü bulutlara Hak yol islam yazacağız Koç burcuna, yay burcuna Bebeklerin avucuna Minarelerin ucuna Hak yol islam yazacağız Her kapının eşiğine Her sofranın kaşığına Yıldıza, aya, güneşe Hak yol islam yazacağız Her kapının eşiğine Her sofranın kaşığına Mağraların eşiğine Hak yol islam yazacağız Herkes duyacak bilecek Saklanmaz artık bu gerçek Yaprak yaprak, çiçek çiçek Hak yol islam yazacağız ŞEHİT TAHTINDA Şehit tahtında Rabbe gülümser Ah binler ce canım olsaydı der Şehit tahtında Rabbe gülümser Canım bedeli bir sofradan yer Ümitsiz olmaz ümitsiz olmaz Sevdasız olmaz sevdasız olmaz Dağları oyup zindan etseler Allah nurunu söndüremezler Dağları oyup zindan etseler Davamın önüne geçemezler Yarasız olmaz Çilesiz olmaz Şehitsiz olmaz Kurbansız olmaz Şehit tahtında Rabbe gülümser Ah binler ce canım olsaydı der Şehit tahtında Rabbe gülümser Canım bedeli bir sofradan yer Karanlık ölür zülümat ölür Gözler önünde ve Ölüm ölür Anladım artık Uhud ve Bedir Ve Ümit sevda Şehadet nedir Soludum Kanri Mahşer anını Ümidi Şehidi ve Sevdayı Şehit tahtında Rabbe gülümser Ah binler ce canım olsaydı der Şehit tahtında Rabbe gülümser Canım bedeli bir sofradan ye Bilmem nideyim, Allah Allah Aşkın elinden, hay hay Kande gideyim, aşkın elinden. Sallallahu alâ Muhammed Sallallahu aleyke Ahmed Meskenim dağlar, Allah Allah Gözyaşı çağlar, hay hay Durmaz kan ağlar, aşkın-elinden. Sallallahu alâ Muhammed Sallallahu aleyke Ahmed Varım vereyim, Allah Allah Kadre ereyim, hay hay Üryan olayım, aşkın elinden. Sallallahu alâ Muhammed Sallallahu aleyke Ahmed. Yunus’un sözü, Allah Allah Kül olmuş özü, hay hay Kan ağlar gözü, aşkın elinden. Sallallahu alâ Muhammed Sallallahu aleyke Ahmed. ……AMAN ÇEŞME…… Aman çeşme canım çeşme Sen Ahmedi görmedin mi? Biraz önce abdest aldı Şu karşiki camiye sor Aman cami canım cami Can Ahmadi görmedin mi? Biraz namaz kıldı Şu karşiki çarşıya sor Aman çarşı canım çarşı Nur Ahmedi görmedin mi? Biraz önce kefen aldı Şu karşiki kabire sor Aman kabir canım kabir Muhammedi görmedin mi? Şimdiye dek sizin idi, Şimdi ise bizim oldu Allah-u Allah Hicaz Ömrün bitirmiş viranemiyem Aklın yitirmiş divanemiyem Allahu Allah Allahu Allah Allahu Allah Allahu Allah Kanat vururum, döner dururum Yanar kurururm, pervanemiyem Allahu Allah Allahu Allah Allahu Allah Allahu Allah Yaşlı gözlerim, tutmaz dizlerim Yolun izlerim, mestanemiyem Allahu Allah Allahu Allah Allahu Allah Allahu Allah Aşkî can feda, olsa ne fayda Aşk oku yayda, kemanemiyem Allahu Allah Allahu Allah Allahu Allah Allahu Allah Biz Bu Gülistanın Bülbülleriyiz Hüseyni Biz Bu Gülistanın Bülbülleriyiz Bahçe-i Rindanın sünbülleriyiz Biz secde ederiz Cemal-i yare Vuslata olamaz başka bir çare Biz gayret ile maksuda ereriz Fırsat bulup gülistana gireriz Biz münkiri müminlerden seçeriz Mal-u canı terkeyleyip geçeriz Biz el elel verip Hakka gidelim Gelin gönülleri tavaf edelim CÜRMÜM İLE GELDİM SANA Ey rahmeti bol padişah Cürmüm ile geldim sana Ben eyledim hadsiz günah Cürmüm ile geldim sana Süphanallah sultanallah Tüm dertlere derman allah Beneyledim hadsiz günah Cürmüm ile geldim sana Kalpten tecavüz eyledin Derya yüzem mi boyladın Malum sana benneyledim Cürmüm ile geldim sana Hiç sana kulluk etmedim Ğazızıra la gitmedim Hem buyruğunu tutmadım cürmüm ile geldim sana Süphanallah sultanallah Tüm dertlere derman allah Beneyledim hadsiz günah Cürmüm ile geldim sana Zemmim ile doldu cihan Sana ayar zahir nihan Ey lutfum ol kahrı güzel Cürmüm ile geldim sana Çağırayım Mevlam Seni Hicaz Dağlar ile taşlar ile Çağırayım Mevlam seni Seherlerde Kuşlar ile Çağırayım Mevlam seni Gökyüzünde İsa ile Tur dağında Musa ile Elindeki asa ile Çağırayım Mevlam seni Derdi aşkın Eyyub ile Gözü yaşlı Yakub ile Ol Muhammed Mahbub ile Çağırayım Mevlam seni Yunus okur diller ile Hakkı seven kullar ile Ol Fahri bilenler ile Çağırayım Mevlam seni Güllere Vurgunum Güllere vurgunum güllere sevdalı, Bana güller derin kırmızı güller verin Kan rengi hüzünlü şehit edalı, Bana güller derin kırmızı güller verin Güller ağlar bana bu derdi güller anlar Bana güllerimi güllerimi verin Gül yüzlü şehadet gülleri derin, Gül kokulu yâre, yâre gönderin Ölsem ölsem yine dirilsem derim, Bana güller derin kırmızı güller verin Güller ağlar bana bu derdi güller anlar Bana güllerimi güllerimi verin Gün olur yaprağı düşer güllerin, Bu can ten evinden çıkar giderim Sevdam güle döner ben de gülerim, Bana güller derin kırmızı güller verin Güller ağlar bana bu derdi güller anlar Bana güllerimi güllerimi verin Seher Vakti Bülbüller Seher vakti bülbüller Nede güzel öterler Açınca tüm çiçekler Birlikte zikrederler AmanAllah illallah Dertlere derman Allah Gönüle şifa veren Lailahe illallah Akşam olur giderler Boyun büker çiçekler Kimbilir ne söylerler Feryat eder bülbüller Onlar da bütün dertler Yine de şükrederler Selat selam söylerler Beytullaha giderler Sen Allah’ı seversen Allah seni sevmez mi Emrince hizmet etsen Hakk ecrini vermez mi? Sen rıza kapısında Aman Allah’ım dersen O alemler sultanı Lebbeyk kulum demez mi? Aşık Derviş ne söyler Söyler de kimler dinler Bu yollar Hakk’a gider Gidenler rahat eder. Aman Allah illallah Dertlere derman Allah Gönüle şifa veren Lailahe illallah. Sevdim Seni Sevdim seni mabuduma canan diye sevdim Bir ben değil alem sana hayran diye sevdim Evlad-ı iyalden geçerek ben ravzana geldim ahlakını meth etmede Kur’an diye sevdim Kurbanın olam Şa-ı Rusül kovma kapından Didarına müştak olan yezdan diye sevdim. Mahşerde nebiler bile senden medet ister Gül yüzlü melekler sana hayran diye sevdim. Şol Cennetin Irmakları Segah Şol cennetin ırmakları Akar Allah deyu deyu Çıkmış İslam bülbülleri Öter Allah deyu deyu Salınır tuba dalları Kur’an okur hem dilleri Cennet bağının gülleri Kokar Allah deyu deyu Ol Allah’ın melekleri Daim tesbihte dilleri Cennet bağı çiçekleri Kokar Allah deyu deyu Aydan aydındır yüzleri Şekerden tatlı sözleri Cennette huri kızları Gezer Allah deyu deyu Kimler yeyip kimler içer Hep melekler rahmet saçar İdris nebi hulle biçer Subhan Allah deyu deyu Yunus Emre var yarına Koma bu günü yarına Yarın Allah divanına Varam Allah deyu deyu Veysel Karani Uşşak Hakkın Habibinin sevgili dostu Yemen illerinde Veysel Karani Söylemez yalanı,yemez haramı Yemen ilerinde Veysel Karani Seherde kalkuben yola giderdi Hakkın binbir ismin zikir ederdi Allah Allah deyu deve güderdi Yemen ilerinde Veysel Karani Elinde asası hurma dalından Eğninde hırkası deve yününden Asla hata gelmez onun dilinden Yemen ilerinde Veysel Karani Aşık Yunus ey dür ben de varaydım Ol mübarek hub cemalin göreydim Ayağın tozuna yüzler süreydim Yemen ilerinde Veysel Karani Abdest Aldığın Zaman Dökülür bedede cümle günahlar Namaz işin abdest aldığın zaman İki melek iki yanında durur Sabah namazım kıldığın zaman Dahi namazım terketme sakın İsterisen ola imanın bütün Hak kulum der sana Rasül ümetim Öğle namazım kaldığın zaman Gökten yere iner bütün melekler Meleklere müştak olur felekler Kabul olur anda bütün dilekler İkindi namazın kıldığın zaman Cennet bahçesin! Hak kendi bezer Şad olur müminler içinde gezer Kiramen Katibin sevabın yazar Akşam namazım kıldığın zaman Bu namazdır müminlerin burağı Hak teala yakın eder ırağı Cenneti ala olur anın durağı Yatsı namazım kıldığın zaman Ecel yastığına koyunca başın Dökülür gözünden kan ile yaşın İman Kur’an olur senin yoldaşın Azraile canın verdiğin zaman Aman Afveyle Allahim Gİzlİ GÜnahlarim Çoktur,huzurunda YÜzÜm Yoktur İlahİ Rahmetİn Çoktur Aman Afveyle Allahim Rahmetİne Ümİt Varim Aman Afveyle Allahim Rahmetİne Ümİdİm Var Aman Afveyle Allahim GÜnahim Çok YÜzÜm Kara Aman Afveyle Allahim Onun İÇİn YÜreĞİm Yare Aman Afveyle Allahim GÜnahimi Bİlen Sensİn Feryadimi Duyan Sensİn Ümİdİm Var Afv Edersİn Aman Afveyle Allahim SEN YOKTUN Sen yoktun… Hz Âdem’deydi nurun Önce cenneti, Sonra yeryüzünü şereflendirdin. Âdem nuruna affedildi Arafat bu affa şâhitti Sen yoktun Nuh’un gemisindeydi Nurun… Dalgalar yeryüzünü boğarken Taprağın bağrındaki su Gökyüzüyle buluşurken Ve bu bir ilahi azap derken, Allah nurunu taşıdı binbir sebeple Tûfan, nurunu selamladı edeple… Sen yoktun… alnındaydı Nurun İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden “Rabbimiz” dedi, “Onlara kendi içlerinden Senin ayetlerini okuyacak Kitap ve hikmeti öğretecek onlara, Onları temizleyecek bir elçi gönder, Amin dedi on sekiz bin âlem Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak Amin dedi İsmail. Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında. Sen yoktun… “Ahmed” diye muştuladı seni Alemlerin efendisi diye sana seslendi. Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine.. Çünkü bu âlemin reisi geliyor… Bekleyin Ahmed geliyor. Kainata rahmet geliyor. Havarilerin yüzünü okşayan, Ölüleri dirilten bir nefes oldun Ama sen yoktun… Sen yoktun Sultânım, Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun Başı eğik gezerdi mazlum Kuteyle göklerden seni sorardı Varaka seni arardı semada Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler. Ağlayarak süslediler ölüme… Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler. Sen yokken, Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek. Anne yüreğinin çıldırtan ç****izliğiydi. Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi… En son çocuk atılırken çukura Annesinin suretinde bir melek tuttu onu Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi. Melekler süslüyordu hirâyı. Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur, Efendisine hazırlanıyordu mekke. Âlem Efendisine hazırlanıyordu Kainatın gözü Hz. Aminedeydi. Toprak yalvarıyordu rabbine, Allahım gönder artık diyordu. Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada Ve bir gelişin vardı ya rasulallah, Bir inişin vardı yer yüzüne… Önünde cebrail! Ardında yalın kılıç melekler! Bir inişin vardı yer yüzüne… Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de Öksüzler annelerine sarıldı doya doya. Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini. Herşey sus pus olmuştu. Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay! Kainat bir isim duymak istiyordu. Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden; Muhammed! Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini. Muhammed! Melekler öptü o nurdan ellerini. Muhammed! Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta! Sana o adı veren rahmana kurbanız Artık sen vardın Susuz topraklara rahmet indi seninle Annenden sonra anne halime sevindi seninle Yağmura mı ihtiyaç var? Kaldır şehadet parmağını, Yağmurları salsın Allah. Sonra tut ağacın yaprağını, Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah. Yeterki sen iste, Sen iste yarasulallah Deki ben kimim? Dağlar, taşlar dile gelsin, Dilsiz çocuklar ellerinden tutup, Ente Rasulullah desin. Sen vardın Bedir kârdı, Uhut dardı Hendek yârdı. Yiğitlerin vardı. Ölmek için yarışan yiğitler… Hele bir enesin vardı senin. Enes bin malik… Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına, Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu. Onlar da “Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince Enes kükremiş “ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız? Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti. Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü. Hem de ne şehit ey nebi! Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi. Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu… Musab Bin Umeyr’in vardı senin. Uhut’ta sancağını taşıyan. Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi. Ebu hureyren vardı… Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı. Sen anlardın, Ya Ebâhir gel! Derdin. Ve sen gittin… Bir gidişle gittin Ardında hüznün kaldı. Hasretin kaldı göklerde. Bilal ezan okuyamaz oldu Ne zaman teşebbüs etse Muhammed rasulullah demeye Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi. Sonra günler ay, Aylar yıl oldu. Ve asırlar oldu Sensizliğe açtık gözlerimizi. Ama sen bırakmazsın bizi. Sen varsın ey şehitlerin sultanı Sen varsın! Bir şehit bile ölmezken Sana nasıl yok deriz. Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin. Ne anam var ne babam… Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden . Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah! Bırakma bizi ki; Allah; Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor. Bırakma bizi! Hayatı seninle öğretti Rahman. Kulluğu seninle tanıdık. Duayı senden öğrendik sevgili! Hz Ömer umre için senden izin isteyince, “Kardeşcik” dedin ona, Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın? Bizler Ömer değiliz ama Bütün dualarımız senin için Ey Rabbimiz! Rasulünü anışımızdan haberdar et! O’na binler salat, binler selam! Habibine Makam-ı Mahmut’u ver O’na vesileyi lutfet. O’nu refik-i Âlâya yükselt Bizi de affet O’nun hatrına affet Zatının hatrına Affet. MİRAÇ Kapatın gözlerinizi Ve karanlığı seyredin. İşte böyle bir gece. Mekke’de bir gece Yorgunluk havada Gariplik suda Simsiyah bir sessizlik Uyku bile uykuda. Kâbe’nin hatîm kısmında Yanı üzre yatan biri var Yıl hüzün yılı Ebu Talib yok Yıl hüzün yılı Vefakâr eş Haticetül kübrâ yok. Kâbe’nin hatîm kısmında Yanı üzre yatan biri var Teselli arayan kalp Hüzünle çarpan kalp O’nun kalbi. Ve ayak sesleri Yıldızlar ışıldıyor. Bu ayak sesleri göklerden Yol veriyor yıldızlar. Semâdan inenler var. İzin verseydi Allah Kâinat inerdi yere Çünkü kâbe’nin hatîm kısmında yatan Sultân-ı levlâk’tır. Habîb-i zîşândır o Nur-u hüda’dır. Merhamet ufkunun nazlı güneşi Kainatın biricik çiçeğidir o. İzin verseydi allah Âlemler inerdi yere Oysa emir yalnız cebrail’e Ve yalnız cebrail iner yere Kalk ya rasulallah Semada melekler seni bekler Taif’te taşlanan yüzüne hasret Alaya alınan sözüne hasret Seni bekler melekler. Yer yüzünde vefa yok mu? Seni teselli edecek birini mi arıyor kalbin. Sevdiklerin bir bir uçuyor mu elinden? Davetini hafife mı aldılar? Üzülme ve aç gözlerini Öteler bekliyor seni Bu gece kainat adını anacak, Aç gözlerini ki alemler nazarına kanacak. Burak, senin için uçacak. Aç gözlerini ya habiballah Bu gecenin adına isra diyecek allah. Ey yedi kat sema aç kapılarını, Ve haber ver hasretle bekleyen peygamberlere Deki hazreti Adem’e; Cennetin kapısına adı yazılan İsminin hatrına af istediğin Salih oğul geliyor. Söyle İsa’ya Kuytu köşelerde Havarilerinle Allah’a sığınırken, Bir adım ötedeymiş gibi kokusunu aldığın Ve insanlığa gelişini müjdelediğin Ahmet geliyor. Yusuf’a, İdris’e, Harun’a söyle Musa’ya deki Vasıflarına hayran olup da Ümmetinden olmak istediğin Salih kardeş geliyor. Müjde ver İbrahim Peygamber’e Dua dua yalvarıp Gelmesini istediğin oğul geliyor Aç kapılarını ey yedi kat sema Bu gelen Muhammed Mustafa Cebrail yol gösterir Ve yürür sultanlar sultanı Bu nasıl bir yürüyüştür. Bu nasıl bir eda? İnci inci ter mübarek alınlarında Baştan ayağa edep var Attığı her adımda. Sultanım, Cennetler gösterilirken o gece Ümmetini hayal ettin mi cennette? Cehennemin alevleri selamlarken seni, Gözyaşlarını gördü mü Cebrail? Ümmetim dedin mi? Sen unutmazsın bizi bunda kuşku yok Tahiyyat duası haber verdi bize Sen bizi hiçbir yerde Hiçbir zaman unutmadın İnşallah biz de seni unutanlardan olmayız. Allah seni unutturmasın bize. Bir söz sultanının dediği gibi Eğer günahlarımızdan dolayı girersek cehenneme Ve Allah biran olsun açarsa ufkumuzu Talaal bedru aleyna diyeceğiz. Miraç gecesi Yürüdü rasulullah Cebrail önde Bir gece yürüyüşüyle Yürüdüler… Yükseldiler. Yükseldikçe yükseldiler. Cebrail durdu birden, Ya rasulallah, benimle buraya kadar. Efendimiz niçin diye sordu Burası sidre-i münteha’dır Bir adım daha atarsam, yanarım, kavrulurum. Allah rasulu, sordular Nasıl gidilir sidre-i münteha’da? Cibril-i emin cevap verdi Aşkla! Aşkla gidilir ya rasulallah Aşkla gidilir ya habiballah Aşkla gidilir ya nebiyyallah Yürü sultanım yol senindir! Aşk vadisinde mühür senin. Söz senindir hal senindir. Muhabbetin adı sensin. Varlıkların tadı sensin Yürü ve selamını ilet Gözü yaşlı ümmetinin Sensiz bunca yetimin İlet selamını Ahir zamanın ahını Yüceler yücesine ilet Sultanım Sen dönerken miraçtan İlahi hediyelerle Bizim için miraç olan Beş vakit namazla, Bakara suresinin son iki ayetiyle Ve şirke düşmeyenin affedilebileceği müjdesiyle Dönerken sen miraçtan Biz ahir zamandan Ebu Bekir edasıyla bakıyoruz sana “O söylediyse doğrudur” Rasulullah söylediyse doğrudur. Ve bir ayetin sıcaklğı sarıyor Kainatin kalbini Her türlü noksanlıktan münezzeh olan allah Kulunu geceleyin mescid-i haram’dan alıp, Kendisine bir takım ayetler gösterelim diye Etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i aksa’ya götürdü. Çünkü, işiten ve bilen odur. Şimdi açın gözlerinizi Ve mîrâc’a hazırlanın Uhud.. Günlerden cuma… Uhut’a gelenler var. Medine yolu toz duman… Uhut’a gelenler var. Bir dağılsa da şu hava, Görsek Medine-i Münevvere’den Uhut’a gelenleri. Bir görsek Allah Rasulü’nü Ve eroğlu erleri… Bakın göründüler işte; Atının üzerinde evrenin efendisi! Cihanın gözbebeği! Uhut’un sevgilisi! Sağında ve solunda ashab-ı güzin Önündeyse iki üveyk yürüyor; Biri Sad bin Muaz, Diğeri Sad bin Übade. Allah’ım bu ne edep Atlarının bile başı yerde… Bakın şu iki gence! İkisi de onbeşinde… Şu kısa boylu olanı Rafi’ bin Hadic! Parmaklarının ucuna basıyor ki Boyu uzun görünsün! İyi ok attığı söylenince İzin veriyor efendimiz. Diğer gençse Semüre bin Cündüp… Ağlayarak peygamberinin yanına gidiyor. Ya rasulallah! diyor, Rafi’ye izin verdiniz. Bana niye izin yok? Ben rafi’yi güreşte yeniyorum. Efendimiz tebessüm buyuruyorlar. Ve bu iki ana kuzusuna güreş tutturuyorlar. Semüre Rafi’yi yenince güreşte, Fahr-i kainat ona da izin veriyor. Günlerden cumartesi… Uhud’a gelenler var. İşte Ayneyn Tepesi-Okçular Tepesi- Başlarında Abdullah bin Cübeyr Sultanı dinliyorlar. Düşmanı yendiğimzi görsenizde Size haber vermedikçe, adam göndermedikçe Yerlerinizden ASLA ayrılmayın! Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahi Ben size adam göndermedikçe Yerlerinizden asla ayrılmayın! İki ordu da hazır… İki ordu da harp nizamında… Ve Uhud’un kalp atışları dışında yeryüzü nefes bile almıyor! Sessizliği bozan Kureyş’in Sancaktarı’dır. Söylediği her söz küfür kokulu… Benimle çarpışmaya er meydanına kim çıkar! Bu bir meydan okumadır. Cevapsa bir çift ayak sesi… Gözler Uhud toprağında yürüyen bu ayaklarda… Kime ait bu adımlar ki bastığı toprak ALLAH’ diyor! Ve Esedullah namıyla Hz. Ali yürüyor. Birkaç saniye, bir tek hamle… ALLAH’ın Arslanı dimdik ayakta Kureyş’in sancağı ise yerde… Ardından bir başkası yükseltiyor sancağı Ama bilmiyor ki bu defa kim var Uhud meydanında Gökyüzünde yıldırımlar Yeryüzünde Hamza var. Asıl şimdi başladı Uhud’un türküsü. Tam üç katı düşmanla Peygamber ordusu Göz göze ve diş dişe. Uhud’da yiğitler var. İşte Ebu Lücane… Kılıcın üzerinde bir yazı Korkaklıkta ar İlerlemekte şeref var! İşte Musab bin Umeyr… Zırhını giyinince Nasılda Peygamber’e benziyor. Ve döne döne savaşan Hz. Hamza… Ben Allah’ın Arslanı’yım diyor! Ebu Katade’ye bakın. Bakın bir ok fırlıyor müşrik yayından Bir havayı yara yara geliyor. Hedefte Rasulullah var. İşte Ebu Katade… Okun Fahr-i Kainat’a doğru gittiğini görünce ALLAH’ı andı önce Ve uzattı başını! Ok Katade’nin gözüne saplandı. Uhud’da yiğitler var… Şirk ordusunu bozguna uğratan… Ömer bin Hattab’a bakın Gözleri çakmak çakmak… Ama telaş var yüzünde Hz. Ömer’in Bu ne hal ey Ömer… Düşman hüsran yaşarken Zafer kaznılmışken Bu ne hal ey koca Ömer! Niçin okçular tepesine bakıyorsun? Neler oluyor orda? Niye iniyor okçular Ayneyn Tepesi’nden? Allah Rasulü haber vermeden niye iniyorlar? Ey Abdullah bin Cübeyr! Durdursana okçuları! Durun, Allah aşkına durun! Arkanızdan düşman geliyor, inmeyin yerinizden. Sahabe sendeliyor inmeyin yerinizden. Kainat yalvarıyor inmeyin! Sultanlar Sultanı’nı incitecekler, inmeyin! Peygamber ordusu iki ateş arasında… Efendimizin etrafında on beş sahabe… Bakın, mübarek elleri Rasulullah’ın Yüzüne kapanıyor! Kainatın affı için semaya kalkan eller Şimdi kan içinde! Yetiş Ey Ebu Ubeyde! Nur saçan yüz kan içinde! Zaman donuyor sanki, Ve dudaklarının arasından birşey düşüyor. Kıpkırmızı bir yakut gibi Peygamberin mübarek dişi! Uhud Dağı’nı bir titreme alıyor. Zaman donuyor sanki, Ve gökler yırtılıyor! Uhud Dağı’nı bir titreme alıyor! Kimse Uhud’a ilişmesin. Çünkü bir ses geliyor altı yerden! Muhammed’in dişi yere düşmesin! Ve Cibril-i Emin yaratıldığı günden beri, En hızlı inişiyle iniyor! Çünkü altı yönden bir ses geliyor! Yere düşmesin Muhammed’in dişi! Kara bulutlar çöktü Uhud’a! Bir ses ortalığı velveleye verdi Muhammed öldürüldü! Muhammed öldürüldü! Eğer O öldürüldüyse ben niye yaşıyorum! Diyen Enes bin Nad atıdı küfrün alevleri arasına! Artık yaşlı gözler Sevgili’yi arıyor. Kab bin Malik Hz. sesi duyuldu Rasuluh yaşıyor, Allah ın Rasulü yaşıyor, Onu miğferinin arasından ışıl ışıl parlayan gözlerinden tanıdım. Habibullah yaşıyor. Onu şefkat dolu gözlerinden tanıdım.’ Ashab-ı Güzin’in sevincine bir bakın! Uhud’un sevincine bir bakın! duydu ya bu yeter! Rasulullah yaşıyor ya bu yeter! Yine daldı Hamza Kureyş’in dalgalarına! Ama savaşırken bir ara sendeledi Hamza. Ve boşlukta bir mızrak belirdi. Ey Hamza! Uhud’u her anışımızda kaç mü’min girmek ister mızrakla senin arana? Kaç mü’min keşke ben öleydim, keşke mızrak benim sineme saplansaydı der? Ama Şehidlerin Seyyidi sensin! Şehidlerin Efendisi sensin! Uhud’da şehidler var… Şehidlerin Seyyidi Hamza var Uhud’da! Rasul-i Zişan’ın gözlerinden boşalan yaş, Hamza’yı yıkar gibiydi! Fahr-i Kainat hiç bu kadar elem duymamıştı! Hiç bu kadar üzülmemişti! Ve amcasına hiç böyle seslenmemişti Ey Rasulullah’ın amcası Hamza; Ey Allah ın ve Rasulü’nün Arslanı Hamza; Ey hayırlar işleyen Hamza; Ey Rasulullah’a koruyucu olan Hamza; Allah sana rahmet etsin! Eğer senden sonra yas tutmak gerekseydi; Sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım! Ve bir ayet yankılanıyor Ahzab dağında Bismillahirrahmanirrahim-Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla! Mü’minlerden öyle yiğitler vardır ki, Onlar Allah a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehid olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.’ Musa Aleyhisselam İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden. Peygamberler içinde üstünlükleri olan ve kendilerine “ulü’l-azm” denilen altı peygamberin üçüncüsüdür. Allahü teâlâ ile konuştuğu için, “Kelîmullah” denilmiştir. Benî İsrail’e gelmiştir. Yakub aleyhisselamın soyundandır. Harun aleyhisselamın kardeşidir. Babasının ismi İmrân’dır. Annesinin ismi Nüceyb veya Nâciye veya Yuhâbil’dir. Hazret-i Yusuf’tan sonra, Mısır’da, İsrailoğulları iyice artıp çoğaldı. Bunlar hazret-i Yakub ve hazret-i Yusuf’un bildirdikleri dîne inanıyorlar ve emirlerini yerine getiriyorlardı. Mısır’ın eski yerlisi Kıbtî kavmiyse yıldızlara ve putlara taparlardı ve İsrailoğullarına hakâret gözüyle bakar, başlarında bulunan firavunlar onları esir gibi ağır işlerde kullanırlardı. Onların çoğalmasından endişe ederlerdi. Benî İsrail, Kıbtî kavminin kötü muâmelelerinden ve firavunların ağır tekliflerinden bezmiş, usanmışlardı. Bu bakımdan dedelerinin eski yurtları olan Ken’ân diyârına gitmek isterlerdi. Fakat firavunlar onların Mısır’dan çıkmasına izin vermeyip, eziyetlerini artırırlardı. Mısır’ın idâresini elinde bulunduran ve firavun denilen krallar, kendilerine mezar olarak dağ gibi piramitler yaptırıyorlar ve bu piramitlerin yapımında binlerce insanı zorla çalıştırıyorlardı. Allahü teâlâyı inkâr edip, ilâhlık dâvâsında bulunuyorlardı. Bu zamanda falcılık, sihirbâzlık meslek hâline getirilmiş ve ülkenin her tarafında kâhinler, sihirbâzlar türemişti. Bu sırada Mısır halkının başında bulunan Firavun bir gece rüyâsında Kudüs tarafından çıkan bir ateşin Mısır’ın yerli halkı Kıbtîleri yaktığını, İsrailoğullarına ise hiç zarar vermediğini gördü. Bu rüyâyı yorumlayan kâhinler, İsrailoğullarından bir erkek çocuk dünyâya gelecek, senin saltanatını yıkacak ve sen helâk olacaksın, dediler. Bunun üzerine Firavun on iki kabîle hâlinde olan ve her bir kabîlenin başında bir idârecisi bulunan İsrailoğullarının birleşmesinden de iyice endişelendi. İsrailoğullarından doğacak erkek çocukların öldürülmeleri için kânun çıkardı. Bu hâdise karşısında İsrailoğullarının sıkıntıları iyice arttı. Firavun’un emrine karşı gelenler topluca öldürülmeye başlandı. Bu sırada doğan Musa aleyhisselamın annesi onun da öldürülmesinden korkmuş ve çok endişelenmişti. Kur’an-ı kerîm’de onun kalbine meâlen şöyle ilhâm edildiği bildirilmektedir “Musa’nın annesine şöyle ilhâm ettik Bu çocuğu Musa’yı emzir; sonra öldürülmesinden korktuğun zaman onu suya Nil Nehrine bırakıver, boğulmasından korkma, ayrılmasından kederlenme. Çünkü biz, muhakkak onu sana geri vereceğiz ve kendisini peygamberlerden yapacağız.” Kasas sûresi 7 Musa aleyhisselamın annesi onu bir sandığın içine koyup Nil Nehrine bıraktı. Nehir üzerinde akıp giderken akıntı onu Firavun’un sarayına doğru sürükledi. Firavun’un hanımı Âsiye, sandığı görerek yakalayıp saraya götürdü. Sandığı açıp içinde nûr topu gibi bir çocuk görünce onu cân u gönülden sevip; “Aman bunu öldürmeyiniz. Belki büyür de işimize yarar, yâhut onu oğul ediniriz…” dedi. Onu emzirmek için pekçok süt analar getirtti. Musa aleyhisselam hiç birinin memesini almadı. Annesi, çocuğunun Firavun’un sarayına alındığını ve süt annesi arandığını öğrendi. Süt annesi olabileceğini söylemesi için kızını yâni hazret-i Musa’nın kardeşini gönderdi. Kardeşi saraya gidip; “Size bu çocuğu emzirecek, onu güzel yetiştirecek bir hanımı haber vereyim mi?” dedi. Bunun üzerine Musa aleyhisselamın annesini getirttiler. Musa aleyhisselam onun memesini aldı ve bunun üzerine Firavun’un hanımı Âsiye onu süt anneliğine kabûl etti. Böylece kimsenin haberi olmaksızın kendi oğlunu Firavun’un sarayında emzirip büyüttü… Musa aleyhisselam Firavun’un sarayında büyüdükten sonra sarayı terkedip akrabâsının ve büyük kardeşi Harun’un yanına gitti. Bir gün gördü ki; İsrailoğullarından biriyle bir Kıbtî kavga ediyor. Hazret-i Musa aralarına girip ayırmak için Kıbtîyi itip hafifçe göğsüne vurdu. Kıbtî yere düşüp öldü. Hazret-i Musa elinden böyle bir kazâ çıkmasına üzüldü. Firavun’un şerrinden çekinip, Mısır’dan ayrılarak Medyen’e gitti. Orada peygamber olan Şuayb aleyhisselamla buluşup, on sene Medyen’de kaldı ve Şuayb aleyhisselamın kızıyla evlendi. Daha sonra Mısır’a gitmek üzere Medyen’den ayrıldı. Tur Dağına geldiği sırada mekânsız olarak Allahü teâlâ ile konuştu. Kendisine ve kardeşi Harun aleyhisselama peygamberlik verildi. Elindeki asânın yılan olması mucizesi ve elini koynuna sokup çıkarınca bembeyaz olup, ışık yayması mucizeleri verildi. Sonra da Kur’ân-ı kerîm’de meâlen şöyle vahyedildiği bildirilmektedir “Bu iki mucize Firavun ve adamlarına karşı Rabbinin iki delîlidir. Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir millettir. Firavun’a git, doğrusu o azmıştır.” Kasas sûresi 32-33 Hazret-i Musa Mısır’a varıp, kardeşi Harun aleyhisselam ile görüşüp, durumu anlattı. Firavun’a gidip onu dîne dâvet ettiler. İsrailoğullarını serbest bırakmasını istediler. Firavun ilâhlık dâvâsında bulunarak kabûl etmedi. Bunun üzerine Musa aleyhisselam elindeki asâsını yere bıraktı. Kocaman bir ejderhâ olup, hareket etmeye başladı. Elini koynuna sokup çıkardı, eli bembeyaz göründü. Bu mucize karşısında şaşırıp kalan Firavun, durumu vezirlerine anlatınca, o sihirbâzdır dediler. Hazret-i Musa; “Size gelen gerçeğe dil mi uzatıyorsunuz. Bu, sihir değildir. Bu, her şeyin yaratıcısı olan Allahü teâlânın verdiği bir mucizesidir.” diyerek onları îmâna çağırdı. Firavun ve adamları hazret-i Musa’nın sözlerini dinlemediler. Gösterdiği mucizelere inanmayıp, sihirdir diye ısrâr ettiler. Firavun; “Ey Musa! Sihirbâzlığın ile bizi yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin? Biz de sana sihir göstereceğiz. Bir vakit ve yer tâyin et.” diyerek ülkesindeki bütün sihirbâzları topladı. Musa aleyhisselam Allahü teâlâya dua ederek, sihirbazlarla karşılaşmayı kabûl etti. Mısır halkı önünde sihirbazlarla karşı karşıya geldiler. Sihirbazlar ellerindeki ip ve sopaları yere attılar, göz bağcılık ile bir takım yılanlar geziyor gibi gösterdiler. Bu sırada Musa aleyhisselam elindeki asâsını yere bırakıverdi. Mucize olarak dehşetli ve çevik bir ejderhâ olup, sihirbazların yere attıkları ve yılan gibi gösterdikleri şeyleri yuttu. Bunu gören sihirbazlar; “Bu mutlaka insan gücünün dışında bir mucizedir.” dediler ve hazret-i Musa’ya îmân ettiler. Bu hâdise karşısında Firavun iyice azgınlaşıp, baskı ve zulmünü arttırdı. Musa aleyhisselama inananları şehit ettirdi. Hazret-i Musa’ya îmân etmiş olan kendi hanımı Âsiye’yi de şehit etti. Firavun ve kavmi küfürde ve imansızlıkta ısrâr edince, Allahü teâlâ onlara çeşitli belâlar verdi. Önce şiddetli bir kuraklık oldu ve çetin bir kıtlığa tutuldular. Sonra su baskını, çekirge, haşarât ve kurbağa istilâsına uğradılar. Başlarına belâ geldikçe hazret-i Musa’ya gidip belânın kaldırılmasını ve îmân edeceklerini söylediler. Fakat belâ kalkınca azgınlıklarına devâm ederek îmân etmediler. Tekrar belâlar başlarına geldi. Buna rağmen îmân etmediler. Firavun ve kavmine gönderilen bu belâlar Kur’ân-ı kerîm’in A’raf sûresinde bildirilmektedir. Firavun ve kavmi, Musa aleyhisselamın gösterdiği mucizeler karşısında İsrailoğullarının Mısır’dan gitmelerine izin verdi. Musa aleyhisselam bir vakit tâyin ederek bir gece vakti bütün İsrailoğullarını toplayıp Mısır’dan çıktı. Bunun üzerine Firavun izin verdiğine pişmân oldu. Derhâl askerini toplayıp, peşlerine düştü ve sabaha doğru onlara Kızıldeniz kenarında yetişti. Önlerinde denizi arkalarında düşmanı gören İsrailoğulları endişeye kapıldılar. Bu sırada Allahü teâlâ Musa aleyhisselama meâlen; “Asân ile denize vur.” Şuarâ sûresi 63 diye vahyetti. Hazret-i Musa bu emir üzerine asâsını denize vurdu. Deniz hemen ikiye ayrıldı her bir tarafı yüksek bir dağ gibiydi. Önlerine çok geniş ve kupkuru on iki tâne yol açıldı. On iki sülâle olan İsrailoğulları bu yollardan yürüyüp karşıya geçtiler. Firavun, askerleriyle birlikte peşlerine düşüp denizde açılan yola dalınca, açılan yol kapanıp sular kavuştu. Firavun, askerleriyle birlikte boğuldu. Firavun boğulmak üzere iken “inandım” demişse de onun ye’se kapılarak söylediği bu sözü kabul olunmadı. Bu hususta Kur’ân-ı kerîm’de meâlen şöyle buyrulmaktadır “İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla arkalarına düştüler. Firavun boğulacağı anda, “İsrailoğullarının îmân ettiğinden Allah’tan başka bir ilâh olmadığına inandım, artık ben de Müslümanlardanım.” dedi.” Yunus sûresi 90 Ancak Allahü teâlâ Firavun’un îmânını kabul etmedi ve ona Cebrâil aleyhisselam vâsıtasıyla şöyle hitap buyurdu “Şimdi mi inandın daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk etmiştin.” Yunus sûresi 91 “Biz de bugün seni cansız bedeninle denizden yüksek bir yere atacağız ki, arkadan geleceklere bir ibret olasın. Bununla berâber doğrusu insanlardan birçok kimseler âyetlerimizden ibret verici mucizelerimizden gâfildirler.” Yunus sûresi 92 Tefsîr âlimlerinden Zemahşerî bu âyeti şöyle tefsir etmiştir “… Seni deniz kenarında bir köşeye atacağız… Cesedini tam, noksansız ve bozulmamış hâlde çıplak ve elbisesiz olarak, senden asırlar sonra geleceklere bir ibret olmak üzere koruyacağız.” Firavun’un cesedi bir İngiliz araştırma ekibi tarafından Kızıldeniz kenârında kumlar arasında bulunarak İngiltere’ye götürülmüştür. Hâdisenin olduğu zamandan bugüne kadar üç bin yıl geçmiş olmasına rağmen, Firavun’un vücudu bozulmamış, etleri dökülmemiş, tüyleri kaybolmamış hâliyle secde eder vaziyette Londra’daki meşhur British Museum’da sergilenmektedir. Musa aleyhisselam Kızıldeniz’i geçtikten sonra, İsrailoğullarını Ken’an diyârına doğru götürdü. Yolda putperest bir kavmin yurduna uğradılar. Bu kavim öküz sûretinde yapılmış bir puta tapıyorlardı. Onların bu hâlini gören İsrailoğulları onlara meyl ettiler. Hazret-i Musa’ya; “Yâ Musa! Onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap.” dediler. Hazret-i Musa onlara; “Siz câhil bir kavimsiniz. Allahü teâlâ size nîmet ve kurtuluş verdi. Allahü teâlâya îmân ediniz, şirkten ve putlardan kaçınınız…” diye nasîhat etti. Allahü teâlâ Musa aleyhisselama bir kitap indireceğini vâdetmişti. Tûr Dağına çıkması bildirildi. Musa aleyhisselam, kardeşi Harun’u aleyhisselam yerine vekil bırakıp, kendisi Tûr Dağına gitti. Kırk gün Tûr Dağında kalıp, ibâdet etti. Vâsıtasız olarak Allahü teâlânın kelâmını işitti. Bu sırada Tevrat kitâbı nâzil oldu. Musa aleyhisselam Tûr’da iken, Sâmirî adında bir münâfık İsrailoğullarının ellerindeki altınları topladı. Eriterek bir buzağı heykeli yapıp işte sizin ilâhınız budur diyerek İsrailoğullarını aldatınca, buzağıya tapmaya başladılar. Harun aleyhisselam her ne kadar nasîhat ettiyse de dinlemeyip, ona karşı çıktılar. Musa aleyhisselam Tûr’dan dönünce, bu hâle çok gadaplanıp Sâmirî’yi reddetti ve yaptığı buzağı heykelini yakıp denize attı. Sâmirî de insanlardan ayrı ve uzak, vahşî bir şekilde, başkaları ona yaklaşamadığı gibi, o da başkalarına yaklaşamaz hâlde yaşadı. Bu hâlde bulunan Sâmirî sahrâda perişan bir hâlde helâk oldu. Harun aleyhisselama bu durumu sorunca; “Nasîhat ettim dinlemediler. Az kaldı beni öldüreceklerdi.” dedi. Böylece hazret-i Musa’nın gadabı geçti. Onlara, kendisine Tevrat’ın indirildiğini bildirdi. İsrailoğulları da Tevrat’ta bildirilen hükümlerle amel etmeye başladılar. Putlara tapmaktan vazgeçtiler. Şirkten kurtulup, Allahü teâlâya îmân ve ibâdet ettiler. İsrailoğulları Tih Sahrasında kaldıkları sırada Musa aleyhisselamın bildirdiklerine uymayıp yine taşkınlık gösterdiler. Musa aleyhisselamdan çeşitli isteklerde bulundular. Allahü teâlâ Musa aleyhisselamın duası üzerine, Tîh Sahrasında susuz kalan İsrailoğullarına su ihsân etti. Allahü teâlânın emriyle Musa aleyhisselam asâsını yere vurup, on iki tâne pınar fışkırıp İsrailoğulları içtiler. Allahü teâlâ onlara “selva” denilen bıldırcın eti ve “men” denilen kudret helvası ihsân etti. Nihâyet; “Biz bunları yemekten usandık, bakla, soğan gibi hubûbat ve sebze isteriz” dediler. Bu nîmetlere karşı nankörlük yapan İsrailoğulları, Musa aleyhisselamın Ken’an diyârında bulunan Cebbâr zâlim kavimlerle harp etmeleri isteğini de kabul etmediler. Musa aleyhisselama; “Sen ve Rabbin cebbârlara karşı gidip savaş edin.” dediler. Musa aleyhisselamın akrabâlarından olan Karun, Musa aleyhisselama karşı iftirâda bulunduğu için malları ve servetiyle yerin dibine battı. İsrailoğulları böyle taşkınlıklar gösterdikleri için Allahü teâlâ onları kırk sene müddetle Tîh Sahrâsında kalmakla cezâlandırdı. Kırk sene müddetle Tîh Sahrâsında şaşkın ve perişan bir hâlde dolaşan İsrailoğulları, perişan hâlde telef oldular. Nihâyet aradan epey bir zaman geçip İsrailoğullarının çocukları itâatkâr ve savaşacak bir tarzda yetiştiler. Bu sırada Harun aleyhisselam da vefat etti. Musa aleyhisselam, İsrailoğullarını alıp, Lut Gölünün güney tarafına getirdi. Buradan da hareket ederek Üç bin Unk adında zâlim bir kralın ordusu ile savaş yapıp gâlip geldiler. Böylece Şeria Nehrinin doğusuna sâhip oldular. Eriha şehrinin karşısındaki dağa çıktılar. Buradan Ken’an diyârı gözüküyordu. Bu sırada yüz yirmi yaşında bulunan Musa aleyhisselam vefat etti. Musa aleyhisselamın nerede vefat ettiği ve kabrinin nerede olduğu husûsunda muhtelif rivâyetler vardır. Kudüs civârında veya Nebû Dağında olduğu bu rivâyetlerdendir. Hazret-i Musa’nın şerîati bildirdiği dîni hazret-i İsa’nın gönderilmesine kadar devâm etti. İkisi arasında gelen peygamberler hep Musa aleyhisselamın şerîatı ile amel etmekle mükellef oldular. İsrailoğulları daha sonra Tevrat’ı değiştirip hak dinden uzaklaşıp yetmiş bir fırkaya ayrıldılar. Bunlara Yahudiler denilmiştir. Musa aleyhisselamın mucizeleri 1. Asâsının ejderhâ büyük yılan olması. 2. Yed-i Beydâ Sağ elini koynuna sokup çıkarınca, güneş gibi parlaması. Bu nûru gören düşmanları kaçışırlardı. 3. Kavmiyle Kızıldeniz’in kenarına gelince asâsını vurup denizde yol açması. 4. Tîh Sahrâsında kavminin susuz kalıp, su istemeleri üzerine asâsını bir taşa vurup Benî İsrail’in kabîleleri adedince, on iki pınar akıtması. 5. Firavun ve Kıbtî kavmi İsrailoğullarına zulüm ettiği ve Musa aleyhisselama inanmayıp isyân ettiklerinde, Allahü teâlâ hazret-i Musa’ya tûfân mucizesini vermiştir. Çok şiddetli yağmur yağdı. Öyle bir karanlık ve fırtına oldu ki, kimse evinden dışarı çıkamadı. Ayın ve güneşin ışığı görünmez oldu. Kıbtîlerin evlerini su bastı. Ayakta durur oldular. Su boğazlarına kadar yükseldi. İsrailoğullarının evlerine ise bir damla su girmedi. Firavun ve Kıbtî kavmi, bu belânın kaldırılmasını ve îmân edeceklerini söylediler. Kaldırıldı fakat yine îmân etmediler ve başka belâlara düçar oldular. 6. Kıbtî kavminin ekinlerini, meyvelerini ve giydikleri elbiselerini, evlerinin tavanlarını yiyen çekirge sürülerinin istilâsına uğramaları mucizesi. Bu çekirgeler İsrailoğullarına hiç dokunmayıp, Firavun’un kavmi Kıbtîlere musallat olmuştur. 7. Kumnel yâni bit ve ekin böceği denen haşeratın Musa aleyhisselamın mucizesi olarak Kıbtî kavmine musallat olması. 8. Kurbağa mucizesi. Kıbtî kavmi her belâya tutuldukça, belâ kaldırıldığında îmân edeceklerini söylemelerine rağmen, sözlerinden vazgeçmeleri üzerine üst üstüne belâya tutuldular. Kurbağaların istilâsına uğramaları da bu şiddetli belâlardan biridir. Kurbağalar, yiyeceklerine, içeceklerine düşer, kalırdı. Bir söz söylemek isteseler ağızlarını açarken birkaç küçük kurbağa ağızlarından mîdelerine girerdi. Geceleri üzerlerinde toplanan kurbağaların seslerinden uyuyamazlardı. Firavun, bu belâ kaldırıldığı taktirde, îmân edeceğini söylemesine rağmen, belâ kalkınca yine îmân etmedi. 9. Kan belâsı. Mısır’da bulunan bütün sular, Kıbtîlerin kaplarına doldurulurken kan hâlini alırdı. Böylece susuzluktan çâresiz kalmışlardı. İsrailoğullarına ise böyle bir şey olmazdı. 10. İsrailoğullarından biri öldürüldüğü vakit kimin öldürdüğü bilinemeyince, Musa aleyhisselamın duası ile dirilip, kendisini öldüreni haber vermiştir. 11. Musa aleyhisselam kavmiyle Tîh Çölüne geldiği zaman, kavminin yiyeceği kalmadığı için, Musa aleyhisselama gelerek çoluk-çocuğumuzla açlığa dayanamıyoruz, dediklerinde Musa aleyhisselam Allahü teâlâya dua etti. Kudret helvâsı ve bıldırcın kebabı indi. Her ne zaman isteseler önlerinde hazır olurdu. 12. Hazret-i Musa’nın duası ile kuraklıktan kavrulup kuruyan ekinler, otlaklar ve meyveler eski hâlini almıştır. 13. Hazret-i Musa Tîh Sahrâsında bulunan İsrailoğullarının durumunu merak edince bir kurt gelip onların hâllerini haber vermiştir. 14. Hazret-i Musa’nın duasıyla sarı dikenler altın olmuştur. Malı ve zenginliğiyle gururlanıp isyân etmesinden dolayı malı ve mülkü ile birlikte yere batırılan Kârun, bu mucize karşısında âciz kalıp, hased ederdi. 15. Yolculukta hazret-i Musa’ya uzun mesâfeler kısalır, kısa zamanda çok uzak mesâfeleri katederdi. Kur’ân-ı kerîm’de Musa aleyhisselamdan 136 yerde bahsedilmektedir. Hakkında çok hadîs-i şerîf vardır. Yine Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde Hızır aleyhisselam ile yaptıkları seyâhat bildirilmektedir. Vahyi tebliğ için Cebrâil aleyhisselam ona dört yüz kere gelmiştir. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyuruyorlar ki “Kendimi, peygamberler arasında gördüm. Musa aleyhisselam ayakta namaz kılıyordu. Esmerdi, saçları dağınık ve sarkık değildi. Zât kabilesinden bir yiğit gibiydi.” “… Sonra bizi altıncı semâya doğru yükseltti. Cibrîl aleyhisselam onun kapısını çaldı. Kim o! denildi. Cibrîl’dir dedi. Yanındaki kimdir? denildi. Muhammed’dir dedi. O’na “dâvet” gönderilmiş midir? denildi. Cibrîl O’na “dâvet”gönderilmiştir dedi. Onun üzerine bize açıldı. Ben orada Musa aleyhisselam ile karşılaştım. Bana merhabâ dedi ve hayır dua eyledi.” Aşk Meydanında İlahi Sözleri Hu deyip döner Aşk meydanında, Hu deyip döner Aşk meydanında, belinde kemer, Hû deyip döner Aşk meydanında, Allah’ım Allah severim billâh, Ma’budum Allah aşk meydanında. Hz. Bekir dilinde zikir, Hu deyip döner Aşk meydanında, Allah’ım Allah severim billâh, Ma’budum Allah aşk meydanında. dilinde Kur’an, Hu deyip döner Aşk meydanında, Allah’ım Allah severim billâh, Ma’budum Allah aşk meydanında. şüphesiz veli, Hu deyip döner Aşk meydanında, Allah’ım Allah severim billâh, Ma’budum Allah aşk meydanında. Hz. Musa elinde asa, Hu deyip döner Aşk meydanında, Allah’ım Allah severim billâh, Ma’budum Allah aşk meydanında.

hz musa elinde asa ilahisi sözleri